Hayatta bazen özlemini çektiğimiz ancak güçlükle elde edebildiğimiz soyut şeyler için çaba sarf ediyoruz. Bu bazen hiç bitmek bilmeyen özlem duygumuzun altında yatan mutsuzluktan kaynaklanıyor olabilir. Hadi, birlikte mutluluk, mutsuzluk, ertelemek gibi durumlar üzerine biraz konuşalım.
Günlük yaşamımız içerisinde yoğun, stresli dönemlerden geçerken hepimiz kendi kendimize bir şeyler konuşuruz. Genellikle bu konuşmaların temelini; yaptığımız, ihmal ettiğimiz veya yapamadığımız şeyler hakkındaki iç hesaplaşmalarımızı oluşturuyor. Başardığımız, ihmal ettiğimiz, gerçekleşmesini hayal ettiğimiz bir şeyler hakkında konuşurken genellikle belirli kelimelerle konuşmaya başlarız.
Örneğin, başardığımız, varlığından memnuniyet duyduğumuz bir şeyler hakkında konuşurken ‘iyi ki’ diye başlarız. İhmal ettiğimiz şeyler hakkında konuşurken ‘eğer’ diye başlarız. Yanlış veya açıklamaya ihtiyaç duyduğumuz konular hakkında ‘ama’ ile başlar ve kendimizi daha iyi ifade etmeye çalışırız. Geçmiş veya gelecek hakkında konuşurken ise ‘keşke’ şeklinde hayallerimiz, beklentilerimizden bahsederiz. Peki bütün bu cümlelerin altında yatan asıl anlam nedir?
Mutluluk ile alakalıdır. Kurduğumuz bütün bu cümleler bize mutluluk ile ilgili beklentilerimizi gizlice ifade eder. Bu yazımda Ertelenmiş Mutluluk adı verilen bir Sendrom’dan bahsetmek istiyorum. Kulağa ilk duydulduğunda belki de en popüler olan Tükenmişlik Sendromu gibi geliyor. Bu ve benzeri sendromlar aslında bilinç düzeyimizi arttırmak için anlatılıyor. Farkındalık arttıkça; birey olay ve durumlara bilinçli bir şekilde yaklaşarak Otokontrolü daha iyi bir düzeye getiriyor. Bilinç de beraberinde bireye mutluluk sağlıyor.
Hepimiz yaşantımızda şu tür düşüncelerle sık sık karşılaşıyoruz;
- Şu işi bir halledeyim, rahat edeceğim.
- Önümüzdeki hafta kesin başlıyorum.
- İşimi değiştirdiğimde her şey çok güzel olacak
- Daha fazla param olsaydı daha mutlu olurdum
- Artık tamam bu ay bir bitsin rahata kavuşuyorum.
- Zayıflayana, kas yapana kadar şunu yapmayacağım.
- Şu sınavları bir geçeyim, hemen çok özlediğim şeyi yapacağım.
- Boş vaktim gelince yapmaktan hoşlandığım ne varsa hepsini yapmak için kendime izin vereceğim.
Sorumluluk, hayal, hedef beklenti gibi şeyleri sürekli geleceğe ertelediğimizin farkında mısınız?
Neden beynimiz bizi bir şeyleri başardığımızda her şeyin daha güzel olacağına inandırır?
Yukarıda verdiğim örnek cümleler mutluluğumuza engel olan düşüncelerdir. Mutluluk ile birey arasına görünmez duvarlar ören düşüncelerin temellerini oluşturur. Bu temel ile kurulan cümlelerin hepsi mutluluğun köklerinin söküp koparıldığı faydasız birer acı çekme cümlesidir. Bazı durumlarda bekleyiş, ertelemek gerekli olabilir. Örneğin, somut bir hedef için zaman ve çaba harcadığımız durumlarda bu tür bir bekleyişin haklı gerekçeleri vardır. “Üniversiteyi kazanmak için sosyal hayatımı sınırlıyorum. Şu an hedefim istediğim üniversiteyi kazanmak” gibi durumlar ertelemek değil; bazı şeyleri önem sırasına koymaktır. Ancak ertelenmiş mutluluk sendromu yaşayan bireyin amacı ulaşılabilir olmasına rağmen onu ertelemektedir. Sorumsuzluğun sürekli bugüne olan şikayet ile mantık çerçevesinde anlaşılabilir değildir. Bundan dolayı kişi kendisi ile mücadele etmeye başlar. Bu şekilde geleceğe dair beklentilerin artması ve yaşanılan zamanın ise sürekli kötülüğünden dolayı huzursuzluk ve acı çekme durumu ortaya çıkar. Mutluluğu erteleyen, gelecekte bekleyen bireyin şu an içinde bulunduğu durumu kabul etmediğini ya da yaşadığı andan mutlu olmadığını söylemek yanlış olmaz.
Mutluluk hayallerde olduğu gibi yaşamak değildir. Kabullenerek yaşamaktır. Burada kabullenme durumu da aşırı derecede olmamalıdır. Kabul etmek, sevmek, sahip olduğu şeyler ile barışık olmak anlamına gelir. Mutsuzluk ise bireyin kendisi ve sahip oldukları konusunda memnun olmaması anlamına gelir. Yani kişi hiç durmaksızın hayatında bir şeylerin eksik olduğunu, sahip olmadığı diğer bazı şeylerin daha iyi olduğundan yakınır. Birey mutluluğu ertelerse sonradan daha iyi bir şey gerçekleşir beklentisi endişe, güvensizlik veya korkuya yol açabilir. Bireyin şu an yüzleşmek istemediği ve canını acıtan şey, hoşlanmadığı durumları değiştirmeye cesaret edememesinden kaynaklanan güvensizlik duygusundan kaynaklanıyor olabilir.
Unutmayın mutluluk da nefret de bulaşıcıdır.
Sevgilerle
Ertelenmiş Mutluluk, hiçbir zaman ulaşılamayacak bir havucun arkasından koşmak gibidir…
Psikolog Burak AKKAYA