Sevgi, güven, paylaşım… Bir ilişkiden beklediğimiz temel duygular bunlarken, bazı ilişkiler tam tersine bizi tüketir, değersiz hissettirir, hatta duygusal olarak yıkar. Yine de o kişiden kopamaz, ona karşı derin bir bağ hissederiz. Mantığımız “Kaç!” diye haykırırken, kalbimiz “Kal!” demeye devam eder. İşte bu çelişki, toksik aşkın en can alıcı noktasıdır.
Hepimizin çevresinde şu cümleleri kuran biri olmuştur ya da belki bizzat kendimiz kurmuşuzdur:
“Bana iyi gelmiyor ama onsuz da yapamıyorum.”
“Çok üzülüyorum ama onu sevmekten vazgeçemiyorum.”
“Beni kırıyor ama değişecek diye umuyorum.”
Psikolojik dayanıklılık, hayatın getirdiği zorlayıcı durumlarla başa çıkabilme, ayakta kalabilme ve devam edebilme gücü diyebiliriz. Herkesin inişli çıkışlı anları olur ve böyle zamanlarda güçlü kalmak bazen zor olabilir. Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT) ise işte tam burada devreye giriyor. BDT, olaylara verdiğimiz tepkileri yeniden şekillendirerek düşünce yapımızı daha olumlu ve esnek hale getirmemize yardımcı oluyor.
Günümüzün yoğun tempolu yaşam tarzları, sürekli olarak dışarıya yönelmemize ve çevremize odaklanmamıza neden olabilir. Ancak, kendi iç dünyamıza, kendimize ve içsel düşüncelere nasıl baktığımız, yaşam kalitemizi ve duygusal refahımızı büyük ölçüde etkiler. Kendimize değer verme, öz saygıyı geliştirme ve iç huzuru bulma, kişisel gelişim ve ruh sağlığı açısından kritik öneme sahiptir.